Zıddı Abdullah Küçük

Sencer, hemen yanı başımızda, her gün karşılaştığımız güçlü kişiliklerle ve hiç düşmeyen temposuyla yine katil peşinde ama bu kez yalnız değil.

Kırsalda, eski, kullanılmayan bir köprünün altında on dokuz yaşında, üniversite öğrencisi bir kızın cesedi bulunur. Kızı öldürüp çırılçıplak oraya bırakan kim ya da kimlerdir? Jandarma olaya el koyar. Polis de olaya müdahil olur. Yırtık bir kumaş parçası, yamaçtaki ayak izleri ve yukarıdaki asfalt yolda bir aracın fren izinden başka kanıt bulunamamıştır. Onu çakıyla kim ve neden öldürmüş olabilir?

Sencer emekliliğin keyfini sürecekken kendini bir kâbusun ortasında bulur. Cinayeti çözmek için yardımcısıyla birlikte gizemli ve şiddet eğilimli katili araştırmaya başlarlar. Geçmiş yeniden kurcalanacak, eskiye dair ortaya döktüğü sırların tamamen aydınlatılmadığını görecek, yeni sürprizlerle karşılaşacak, nihayetinde katili bulacak fakat bir ayrıntı canını yakacak. Onu, birlikte kafa yorduğu kişiye söylemekten çekinecektir.

Polisçilik Sencer’in yakasına yapışmış âdeta kaderi olmuştur. Görünenin ardında nelerin gizlendiğini kimse bilmezdi, herkes görmek istediğini görürdü.

Seri, zıddı bir aşk öyküsüyle, sırlarla örülü, gerilimi hiç düşmeyen, damarlarınıza kadar hissedeceğiniz bir macerayla son buluyor.
‘Zıt olmadıkça zıddı tanınamaz.’

Celalettin Rumî

(Tanıtım Bülteninden)