Ahmet Ümit Özel Set 5 Kitap

Ahmet Ümit Özel Set 5 Kitap Ahmet Ümit

Kitap Formatı: Ciltsiz
Ciltsiz

Ürün Özellikleri

Kitap Formatı

Ciltsiz

Basım Dili

Türkçe

Kitap Seti

Evet

Benzer Ürünler

placeholder-logo
Zamanın Efendisi - Doğan Kitap - Image 1

Doğan Kitap Zamanın Efendisi - Doğan Kitap

990,00 TL
Sepette 910,80 TL
placeholder-logo
9 Ejder - Altın Kitaplar - Image 1

Altın Kitaplar 9 Ejder - Altın Kitaplar

1.290,00 TL
Sepette 1.186,80 TL
placeholder-logo
Şeytanbilimci - Doğan Kitap - Image 1

Doğan Kitap Şeytanbilimci - Doğan Kitap

329,90 TL
placeholder-logo
Nemesis Kitap Yayınevi Kara Pazar - Nemesis Kitap Yayınevi - Image 1

Nemesis Kitap Yayınevi Nemesis Kitap Yayınevi Kara Pazar - Nemesis Kitap Yayınevi

319,00 TL
Sepette 293,48 TL
placeholder-logo
Bir Seri Katilin Günlüğü - Herdem Kitap - Image 1

Herdem Kitap Bir Seri Katilin Günlüğü - Herdem Kitap

268,03 TL
Sepette 246,59 TL
placeholder-logo
Ephesus Yayınları Kutsal Resim - Ephesus Yayınları - Image 1

Ephesus Yayınları Ephesus Yayınları Kutsal Resim - Ephesus Yayınları

494,00 TL
Sepette 454,48 TL
placeholder-logo
Sen Ölürsün Ben Yaşarım - Altın Kitaplar - Image 1

Altın Kitaplar Sen Ölürsün Ben Yaşarım - Altın Kitaplar

249,90 TL
placeholder-logo
Sherlock Holmes Şüphe - Tutku Yayınevi - Image 1

Tutku Yayınevi Sherlock Holmes Şüphe - Tutku Yayınevi

199,90 TL
Sepette 185,91 TL
placeholder-logo
Ninatta'nın Bileziği - Everest Yayınları - Image 1

Everest Yayınları Ninatta'nın Bileziği - Everest Yayınları

499,00 TL
Sepette 464,07 TL
placeholder-logo
Corleone Ailesi - April Yayıncılık - Image 1

April Yayıncılık Corleone Ailesi - April Yayıncılık

1.990,00 TL
Sepette 1.830,80 TL
placeholder-logo
Doğan Kitap Yabancı - Doğan Kitap - Image 1

Doğan Kitap Doğan Kitap Yabancı - Doğan Kitap

352,80 TL
Sepette 246,96 TL
placeholder-logo
Amatörler - Koridor Yayıncılık - Image 1

Koridor Yayıncılık Amatörler - Koridor Yayıncılık

899,90 TL
Sepette 836,91 TL
placeholder-logo
Sherlock Holmes - Gizemli Pençelerin Laneti - Baskerville'lerin Köpeği - Martı Yayınları Yayınevi - Image 1

Martı Yayınları Yayınevi Sherlock Holmes - Gizemli Pençelerin Laneti - Baskerville'lerin Köpeği - Martı Yayınları Yayınevi

149,00 TL
Sepette 138,57 TL
placeholder-logo
Sherlock Holmes İlk Macera - Timaş Yayınları - Image 1

Timaş Yayınları Sherlock Holmes İlk Macera - Timaş Yayınları

128,00 TL
Sepette 119,04 TL
placeholder-logo
İnkılap Kitabevi Yayınevi Son Çakal - İnkılap Kitabevi Yayınevi - Image 1

İnkılap Kitabevi Yayınevi İnkılap Kitabevi Yayınevi Son Çakal - İnkılap Kitabevi Yayınevi

1.490,00 TL
Sepette 1.370,80 TL
placeholder-logo
Şeytanın Müridi - Doğan Kitap - Image 1

Doğan Kitap Şeytanın Müridi - Doğan Kitap

490,00 TL
Sepette 450,80 TL
placeholder-logo
Limasol - Koton Kitap - Image 1

Koton Kitap Limasol - Koton Kitap

125,00 TL
Sepette 116,25 TL
placeholder-logo
Masum Ölüm - Epsilon Yayınevi - Image 1

Epsilon Yayınevi Masum Ölüm - Epsilon Yayınevi

1.490,00 TL
Sepette 1.370,80 TL
placeholder-logo
Altın Kitaplar Gece Gündüz - Altın Kitaplar - Image 1

Altın Kitaplar Altın Kitaplar Gece Gündüz - Altın Kitaplar

249,90 TL
placeholder-logo
Hollanda'da Bir Cinayet - Kabalcı Yayınevi - Image 1

Kabalcı Yayınevi Hollanda'da Bir Cinayet - Kabalcı Yayınevi

260,00 TL
  • Ürün Açıklaması
  • Ürünün Özellikleri
  • İptal İade Koşulları
  • Ürün Değerlendirmeleri (0)

  • Soru ve Cevap (0)

Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)

 

Elveda Güzel Vatanım - Kırmızı Kapak

 

Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.

1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami… Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami'nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun… Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı? 

'Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar.' Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru… Doğru, lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.

Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan…

Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz. Evet, bir vakitler zihnim, kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi? Şimdi bilmiyorum… 

 

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

 

Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi. 

Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke... 

Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. 'Kadınlar,' diyor bir ses zihninin derinliklerinden... 'Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun.' Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. 'Kadınlar,' diyor o ses yine, 'Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder.'

 

İstanbul Hatırası

Byzantion'dan İstanbul'a uzanan, heyecan yüklü bir serüven... Sarayburnu'nda, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset, Avuçlarında antik bir pere.... Ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke... Yedi kurban, yedi hükümdar, yedi sikke, yedi kadim mekân. Ve tek bir gerçek: Bu şehrin gizemli tarihi. 'Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul... Sisler içinde deniz... Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet'in minareleriydi görülen, Ayasofya'nın kubbesi, Topkapı Sarayı'nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. Bembeyaz bir sisle örtmüştü doğa, ne varsa görüntüyü çirkinleştiren. Güneş doğmadan bir anlığına beliren bir hayal gibi... Büyülü bir bulut gibi... Bir masal imgesi gibi... Yeni kurulmuş bir kent gibi... Taze bir başlangıç gibi... Genç, umutlu, güzel... İstanbul'a bakıyorduk denizden. Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk... Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa... Elimizden alman hayata bakıyorduk... Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına... Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize... Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize... Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk...'

 

 

Beyoğlu Rapsodisi

Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlu'nda büyümüş, Beyoğlu'nda yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden... Ve soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli, çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi... İnsanın bencilliğini, acımasızlığını, öfkesini, çaresizliğini en iyi anlatan mekân... Soluk soluğa bir gerilim, benzersiz bir final...Çok kollu, çok dallı büyük bir ırmağa benzeyen bu muhteşem cadde, papazı, fahişesi, cami hocası, pezevengi, hahamı, Alevi dedesi, bankacısı, işportacısı, öğrencisi, öğretmeni, tinercisi, dönercisi, dekoratörü, evsizi, midye satıcısı, esrar satıcısı, kanun kaçağı, Anadolu kaçağı, Avrupa kaçağı, Amerika kaçağı, Afrika kaçağı, yani yaşam kaçağı, beyazı, karası, sarısı, kızılı yani insan görünümünde olan kim varsa, hepsini, herkesi sorgusuz sualsiz kucaklamıştı.Kiliseleri, camileri, sinagogları, hanları, hamamları, bankaları, giyim mağazaları, kitabevleri, meyhaneleri, birahaneleri, şaraphaneleri, kafeleri, kültürevleri, randevuevleri, sinemaları, tiyatroları, galerileri, vakitleri çoktan dolduğu halde ömür sürmeye çalışan bilmem kaç yüzyıllık inatçı binaları, dar sokakları, kör çıkmazlarıyla Grande Rue de Pera, Cadde-i Kebir, İstiklal Caddesi ya da Beyoğlu nasıl adlandırılırsa adlandırılsın burası her gün, her an değişen yeryüzünün en büyük tiyatro sahnesi gibiydi.'

 

Bab-ı Esrar

 

Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın... Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya... Kapıları sırlara açılan bir kent... Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar... Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı... Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu... Ölümün yok edemediği bir sevda... Yıllara direnen bir sevgi; Şems-i Tebrizi ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi... Günümüzden yedi yüz küsur yıl öncesine uzanan gerilim dolu, heyecan yüklü, mistik bir serüven...

'Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar. Kış güllerinin katmerlenme vaktiydi, nergislerin tazelenme demi. Yedi kişi girmişti bahçeye... Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya...

Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından. Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana.

Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet...'

 

 

Neden idefix?

Kolay İade
Kolay İade

Siparişinizi teslim aldığınız tarihten itibaren 14 gün içinde iade edebilir, iade sürecinin tamamlanmasının ardındansa ödemenizi hızla geri alabilirsiniz.

Müşteri Odaklı Deneyim
Müşteri Odaklı Deneyim

Kullanıcı dostu ara yüzümüz tüm ihtiyaçlarınıza eksiksiz yanıt verebilmek için tasarlandı. Deneyiminizi uçtan uca kusursuz kılmak adına çağrı merkezimiz ve canlı destek hattımızla ihtiyaç duyduğunuz her anda yanınızdayız!

Hızlı ve Sorunsuz Teslimat
Hızlı ve Sorunsuz Teslimat

Siparişlerinizin bir an önce ulaşması için sabırsızlandığınızın farkındayız. Sunduğumuz farklı teslimat seçenekleri arasından size en uygununu belirlemeniz, siparişinizi olabildiğince çabuk veya dilediğiniz zaman aralığında sorunsuz bir biçimde teslim etmemiz için yeterli.