Kafka’da Dostoyevski Etkisi Böcek!
Müslüm Yücel
Her insanda,aynı anda, iki görev dileklisi vardır
Biri Tanrıya doğru, diğeri şeytana doğru koşar
Baudelaire
Don Kişot’tan günümüze kadar edebiyatta hep hayvanlar vardır; Donkişot ata, Sanço Panza katıra biner ve bu muhteşem ikili kendilerine dost hayvanlarla yel değirmenlerine kafa tutmak üzere yola koyulurlar. At ve katır ikisi arasındaki hiyerarşinin bir biçimi olarak işler. Robinson Crusoe ıssız adada yaşamak için hayvanlara tuzak kurar; ancak tuzakları güçlü olmadığı için başlangıçta hiçbir hayvan yakalanmaz. Bir süre sonra yeni tuzaklar kurar, bundan sonuç alır: “Bir sabah bakmaya gittiğimde, çukurların birinde kocaman bir teke, bir başkasında oğlak, ikisi dişi üç yavru buldum.” Robinson, tuttuğu bu hayvanları evcilleştirir. Artık hayvanlar hem dostu hem de hayatta kalmasının birer garantisidirler. İlk kez edebiyatta, insanın dostunu yediğine bu vesileyle tanık oluruz.1 Hayvanlar Robinson için ikiye ayrılır evcil ve vahşi; Robinson, doğayı kendisine benzeterek ıssız adada yaşar… Hayvanları esir alma ve böylece kendi gücünü kurma Melville ile devam eder; Moby Dick tek başınadır, Ahab onu yakalamak için kendinden başlayarak, herkese, her şeye ihanet eder. Benzer bir durum Faulkner’in Ayı’sında da vardır; o biterse, insanlık da bitecektir sanki, o gider, onu öldüren çıldırır. Hayvanlar özetle, insanın iç dünyalarının birer ‘evcil ayna’larıdır. İnsan, ona bakarak, kendini görür, kendini gösterir ve aynadaki bu hal kimi zaman sevgi, kimi zaman da vahşettir.
Yeraltından Notlar’ın kahramanı anlatının ilk sayfalarında “niçin bir böcek olmadığımı anlatmak istiyorum” diye konuşur. Raskolnikov insana ayna olan bu böceği/aynayı genişletir, kendine çevirir ve korkunç soruyu sorar: “Acaba ben de başkaları gibi pis bir böcek miydim, yoksa bir insan mı?” Böcek, Karamazov Kardeşler’e de sızar; Tanrı, böceklere de şehvet vermiştir ve Dmitri “Bu böcek benim” der ve bu böceğin herkesin kanında dolaştığını söyler.
Yeraltından Notlar’ın ilk kısımları, Kafka’ya yazılmış bir mektuptur; burada kahramanımız bir böcek olmayı düşünür; ancak beceremez, hasta olduğunu söyler, ardından “baylar, yemin ederim, her şeyi anlamak bir hastalıktır” der. Kafka’nın böceği/aynası bütün insanlara tutulur; bir aileyi görürüz ilkin, giderek bu aile aynada büyür, koca bir insanlık alemine/insanlığa döner. Ayna olarak böcek görüntüde gizlenir ve bütün insanlarla alay eder, kentleri ve dünyayı sessizlik içinde gösterir, en ulaşılmaz olana doğru bir yol açar. İddia ettiğim gibi, Yer Altından Notlar Kafka’ya yazılmış bir mektuptur; Kafka, zarfı açar, içersinden bir fotoğraf çıkar, bu fotoğraf böceğe dönüşmüş bir insandır, bakar ve Değişim’i yazar, böylece Kafka ve Dostoyevski arasında bir dostluk başlar. Bize kalan mirassa bu fotoğrafa tekrardan bakmak.
Bilinir, Yer Altından Notlar, bir kuyudur, deşildikçe suyu artar. Örneğin Fransa gibi çeviri konusunda iddialı bir ülke bile bu kitabı Yeraltının Sesi, Yeraltının Ruhu, Yeraltından Yazılmış Notlar, Benim Yeraltımda, Yeraltından Yazılmış Anılar gibi adlarla çevirmiştir ve yıllardan beri bu kitap bu adlarla okunmaktadır. Acaba bu adların tümü, aynı metni mi karşılıyor?2 Kuşkusuz hayır. Peki Kafka bu adlardan hangisini seçmiştir; Yeraltının Sesi’ni mi dinlemiştir, Yeraltının Ruhu’nu mu sezmiştir, Yeraltından Yazılmış Notlar’ı mı ele geçirmiştir, Yeraltından Yazılmış Anılar’ı mı dinlemiştir, yoksa kendisine ait bir Benim Yeraltım mı vardır?
W. J. Dodd, Dostoyevski ve Kafka adlı kitabında, Yeraltından Notlar ve Öteki adlı romanlardaki böcek imgeleri üzerinde durur.3 Kafka, böcek ve böceğe dönüşme imajını Dostoyevski’den gelen mektubun/fotoğrafın tesiri ile ele almıştır, bu açık. Kafka’nın Dostoyevski’ye cevabında ne yazdığının anahtarı ise Golyatkin’dir. Bu adam, sonsuz bir yabancıdır, sonsuza kadar istenmeyen adamdır, “ölümsüz çağrılmayan konuk”4 ve hatta Samsa’nın kendisidir. Golyatkin bir yere gittiğinde, ona dost hiçbir bakış yoktur ve varolan bakışlar bir tek şey söylerler, alay ve o tüm bu bakışlara rağmen sanki bir suç işlemişçesine, herkese suçsuz olduğunu söylemek ister. Kendini kabul ettirme peşindedir, bu kabul sırasında kendini yok eder ve dahası bir an önce, bu bakışlardan da kurulmak ister ama her seferinde biraz daha kalır, biraz daha yok olur, direnme gücü kırılır ve mutsuz bir adam olup çıkar. Golyatkin baloların ışıkları altından, nemli, sisli, karlı, nezleyle, sıtmayla yola düşer. Gece korkunçtur ve o geceden oyulmuşçasına eve gelir. Evi karanlıktır, bu karanlıkta bir nefes alır, hafifler, ancak kımıltısızdır, bakışlardan bedeni yorgun düşmüştür.
Eş ya da ikiz, İkinci Kişilik Dostoyevski’nin peşini bırakmayan bir imajdır. İkinci Kişilik Delikanlı’nın kahramanı Versilov’da tekrar orta çıkar; bu ikinci kişiliğinden korkar hep ve zeki olan adam bir süre sonra aptallaşır. Cinler’de yine ikinci kişilik hortlar; Stavrogin laf arasında şeytana inandığını söyler, ikiye bölünüyorum der, ben kendimle konuşuyorum. Romanın diğer kahramanı Piyer Stepanoviç’te de benzer bir hal vardır, bir yanı kendi deyimiyle soytarıdır, bazen maymununa güler.5
Golyatkin’den, Gregor Samsa’ya bakacak olursak, o da tıpkı Golyatkin gibi ikinci bir kişiliğe sahiptir ve sahiplik-ikilik babında kimi zaman arzu nesnesiyle ortaya çıkar, dahası Samsa’nın çevresindekilerde değişimle birlikte birer İkinci Kişiliğe bürünürler. Gregor Samsa bir yanda ket vurulmuş bir arzuyu barındırır içinde, diğer yandan itaat eder. Sözgelimi, odasının boşaltılması sırasında kürklü kadın portresini vermek istemez ve odayı boşaltmak isteyen kız kardeşine kızar; kız kardeşin hoşlanmadığı bir haldir bu; çünkü, o, “Gregor’u kabul etmiştir, şizo ensesti, güçlü bağlantıları olan ensesti, Oedipusçu ensestin karşılığı olan kız kardeşle ensesti, hayvan oluş gibi insani olmayan bir cinselliğin göstergesi olan ensesti de Gregor’u istediği kadar istemiştir”6 ancak Gregor’un bu hali karşısında portreyi kıskanmıştır. Bu kıskançlık, kardeşi aracılığıyla hazzı keşfetmesine yol açar. Gregor ise bir yanda kız kardeşinin boynunu tırmalar, diğer yandan kız kardeşin çaldığı keman ile birlikte ona sarılma isteği uyanır içinde. Gregor Samsa ayrıca babasının hastalığından dolayı ailenin nasıl geçindiğini bir yandan düşünürken, diğer yandan babasına karşı öfke duyar; bir yanda bir evi, bir odası vardır, diğer yandan yersiz yurtsuzdur- insandır, bir evi vardır, hayvana dönüşmüştür, bir yere ait değildir artık.
Gregor Samsa’nın kız kardeşi de ikinci bir kişiliğe sahiptir, önceleri benimsenen biri olan Gregor Samsa onu bir tabloya tercih ettikten sonra içindeki kimi duyguları bastırmıştır. Sabahları işe giderken, ayağıyla rast gele bir yiyeceği çarçabuk odasından içeri itmeye başlamış, akşamları da şöyle bir bakmıştır, yemiş mi, yememiş mi diye? Bir süre sonra da bu tavır yerini büyük bir acımazlığa bırakır, açıkça kız kardeşi “gidecek o evden mutlaka” diye bağırır: “Gregor olsa, insanların kendisi gibi bir hayvanla bir arada yaşamayacaklarını görür ve çekip giderdi. Böyle yapsaydı, bir kardeşten yoksun kalırdık, ama yaşamımızı sürdürebilir ve onun anısını da içimizde tertemiz korurduk. Oysa şimdi peşimizi bir an bile bırakmıyor, kiracılarımızı kaçırıyor, galiba bütün eve kendisi el koyup bizi sokağa atacak.”7
Burada atlatılmayacak temel olgu değişim ve ikinci kişiliklerdir. Herkes ikinci bir kişiliğe bürünür, hatta ikinci kişilik diğerine karşı bir tavır olarak bile belirir. Kız kardeş ve Gregor birbirlerine karşı sevgilerini yitirmekle kalmazlar, birbirlerine karşı farklı kişiliklere bürünürler. İkinci Kişilik bir başka Kafka hikâyesinde, Yargı’da yine belirgin bir şekilde sergilenir.
Bunun yanı sıra Gregor Samsa ve Golyatkin’in Gogol’un ‘burun’undan düştüklerini de eklemekte yarar var. Ancak bu düşme aynı ya da taklit oldukları anlamına gelmez. Gregor Samsa bir böcek olarak çıkar yatağından, bir rüya hali belirir, kararsızlık alıp başını gider, ardından sesi değişir, soğuk aldığını hisseder ve en nihayetinde halinin gerçekliğine inanır. Kendisinde görülen bu değişim sırasında en fazla ailesini düşünür ve tıpkı kız kardeşi gibi o da kendi ölümüne kaptırır kendini.8 Yataktan kalkış sahnesi Kafka’da Gogol’dakine benzer; Burun’un kahramanı Kovalev kötü düşlerden sonra uyanır ve yüzünde bir sivilce çıkar. Golyatkin’de sabahleyin burun, sivilce imgeleriyle kalkar. Bütün bunlar bir yana, bu üç kişinin döküldüğü bir anlatı vardır, ki bu Yeraltından Notlar’ın kahramanından başkası değildir; bu iç kişi de tıpkı yeraltından notların kahramanı gibi kendilerini aşağılarlar ve çevreleri de onları aşağılar. Üçü de kendi içlerinde bir uyuma sahip değillerdir ve üçü de ikinci halin kurbanıdırlar.
Yargı öyküsü ile devam edecek olursam, Kafka, 22 Eylül’ü 23 Eylül’e bağlayan gece saat ondan, sabaha karşı saat altıya kadar bu öyküyü yazdığını belirtir. Güncesinde öykünün sancıları şöyle anlatır: “Öykü gözümün önünde gelişir, ben sanki öykünün içinde ilerlerken gösterdiğim müthiş çaba, duyduğum müthiş haz. Bu gece pek çok kez ağırlığımı sırtımda taşıdım. Nasıl her şey söylenebiliyor, asıl her şey için, en yabansı esinler için bir büyük ateş içte hazırlanmış bekliyor ve esinler ateşte yok olup sonra yeniden diriliyor, nasıl pencerenin önü bir maviliğe bürünüyor.”9
Yargı bir intihar hikâyesidir; arkadaşını istemediği için babasıyla kavga eden ve sonunda umutsuzluğa kapılıp intihar eden genç bir adamın başından geçenler anlatılmaktadır. Hikâyenin kahramanı olan Georg Bendemann, annesinin ölümünden sonra babasıyla birlikte yaşamaktadır. Kafka’ya göre, bu ölümle, o babasıyla yaşamak zorunda bırakılmıştır. Georg’un iki arkadaşı vardır, ilginçtir biri Rusya’dadır ve Petersburg’da yaşamaktadır, adını bilmiyoruz, bir arkadaş, o kadar; ikinci arkadaş ise nişanlandığı Froylayn Freida Brandenfeld’dir. Georg, Rusya’daki arkadaşından ve evlenme işini babasına açar, ancak babası buna yanaşmaz arada kavga çıkar. Sonuçta Georg kendini köprüden aşağı atar. Son cümlesi şudur: “Sevgili anneciğim, sevgili babacığım. Doğrusu her vakit sizi sevdim.” Hikâyenin bitiş cümlesi ise şöyle: “O anda, köprü üzerinde adeta sonsuz bir trafik vardı.”10 Bu son cümle ile ilgili olarak Kafka, Max Brod’a şöyle bir açıklama yapar: “Yazarken, bana çok kuvvetli bir boşalma anını düşündürdü.”11
Hikâyenin bitim cümlesi, intihar sürecine kadar geçen zaman, ölüme koşu biçimi ve Georg’un temposu bizi Vadideki Zambak’a götürür: Romanın kahramanı annesiyle sorunludur, sesi bile bir üvey annenin sesine benzer ve bir gün annesi ona ‘hayırsız evlat’ deyince ipler kopar, kahraman ölüme doğru hızla koşar: “Yüreğim öyle daraldı, boğazıma öyle bir yumru oturdu ki, Blois’ya vardığımızda, kendimi Loire Irmağı’na atmak için hemen köprüye koştum. Korkuluğun yüksekliği intiharımı engelledi.” Kafka’nın hikâyesi “O anda, köprü üzerinde adeta sonsuz bir trafik vardı”, cümlesiyle biter; Balzac’ın cümlesi, “eve döndüğümde, beni hiç tanımayan iki kız kardeşim, bana sevgiden çok şaşkınlık gösterdiler” diye devam eder.12
Kafka’nın günlüklerine baktığımız zaman Dostoyevski sıkça karşılaşılan bir kişi değildir. Günlüklerden çıkarabildiğim kadarıyla Dostoyevski birkaç kez geçer: İlki, 15 Mart 1914 tarihlidir: “Öğrenciler, Dostoyevski’nin cenaze töreninde tabutun zincirlerini taşımak istiyorlardı. Dostoyevski işçi mahallesinde, bir kira evinin dördüncü katında ölmüştü.” İkinci, 29 Mayıs 1914 tarihlidir: “Cezaevindeki yaşamla ilgili olarak Dostoyevski’nin kardeşine yazdığı mektup.” Üçüncüsü, yine bir nottur: “Bir ressam hanıma Dostoyevski’nin mektubu.”13 Günlüğün ilk cildinde bunlar vardır. İkinci cildinde, 1 Kasım 1914’te, şöyle bir not düşer Kafka, “Chotek Parkı’nda Dostoyevski’nin savunma yazısını okudum. Sarayın içinde ve karargahta nöbetçi. Plais Thun’daki çeşme. Bütün gün boyunca kendimden enikonu bir memnunluk duygusu.” 14 Şubat 1915’te yine Dostoyevski vardır, tek paragraftır, şöyle der Kafka: “Rusya’nın sonsuz çekim gücü. Bu ülkeyi Dostoyevski’nin trokyasından daha iyi yansıtan ( Trokya, üç atlı araba) iyi bir şey varsa, sarı sularıyla dört bir yana dalgaları vuran, ama dalgaları pek de yüksek sayılmayacak uçsuz bucaksız bir ırmağın manzarasıdır. Kıyılarda vahşi ve dağınık bir kır, bükülüp yatmış otlar. Hiçbir şey bu görünümü yakalayamaz, daha çok silip atar, yok eder onu.”14
Bu notların tefsirine gelince, ilk not, Dostoyevski’nin hayat hikâyesine kadar giden bir özellik taşır. Günlüğün tutulduğu 15 Mart’ta Kafka’nın üzerinde düşündüğü iki şey vardır: Berlin’e gitmek ve ikincisi yazdığı oyun. Oyunda, üç kişi vardır, bir öğrenci, bir hizmetçi ve bunlara dahil olan Kleipe adında biri. Üçü de yoksuldur, kirada otururlar, öğrencidirler. Şunu anlarız, Dostoyevski, öğrencilerin geçici olarak yaşadıkları, köhne bir evde yaşamıştır. İkincisi bir mektup, Dostoyevski kardeşine pek çok mektup yazmıştır ve cezaevinin bir başka kısmı bu mektuplarda saklıdır. Dava için büyük bir malzeme olabilir bu mektuplar. Bunlar söylenebilir, ancak bu söylemlerin tümü yorumlamaktan öteye gitmez. Ancak bu bulgularla bir paralellik kurmak mümkündür, ki bu paralellik şu olabilir: Dostoyevski- Sibirya ilişkisi,sürgünü; Kafka’daki karşılığı George’un arkadaşının Rusya- Petersburg’da oluşu.15 Kafka’nın bir kardeşi yoktur ve böylece, Yargı’da hayali de olsa bir kardeş yaratılmış ve adına da arkadaş denilmiştir, bu arkadaş Dostoyevski olabilir mi? Arkadaş ile ilgili ilk bilgilerimiz, arkadaşın “acayip çember sakallı” biri oluşudur, ayrıca bu arkadaş hakkında şunları biliriz: Petersburg’da yaşıyor, soydaşlarıyla ilişkileri iyi değil, kentin yerli aileleriyle ise hiç görüşmüyor, yalnız biri, tek başına yaşıyor. George’un babasına göre ise bu arkadaş, Rusya’da yitip gitmiş biridir, o kadar. Bütün bunlardan yola çıkarak, Yargı’dan bir Dostoyevski biyografisi çıkartmak mümkün mü? Kafka’yı hep çok seven, Dostoyevski’yi ise sevmeyen, buna rağmen Kafka’nın Dostoyevski hayranı olduğunu söylemekten çekinmeyen Canetti bile, Kafka’nın “gönlünün Dostoyevski ile dolu” olduğunu belirtir.16 Bu doluluğun bir ifadesi olarak Yargı’yı okumak ve yorumlamak bana göre imkânsız değildir ve dahası gönül doluluğunun bir nişanesi yalnızca “Yargı” değildir. Dahası da var, sözgelimi “Yuva”; bu kısa, yaklaşık elli sayfalık hikâye Kafka’nın yalnızlık üçlemesi olan Dava, Şato ve Amerika’dan daha fazla yalnızlık temasını işler. İddiam şu, bu hikâye, Yeraltından Notlar’ın yeniden, bir başkası tarafından yazılmasıdır.17
Yer altı adamı, bu sefer bir yer altı hayvanı olmuş ve her şeyi ile yuvası olan yeraltına kapanmış, burada huzuru bulmuştur. Yeryüzünden eline eteğini çeken adam, yeryüzü ve onun nimeti olan krallıktan ve yorucu işlerden böylece kurtulmuştur. Burada, yeraltında bir hayvan olarak kendi iç dünyasında, yeryüzünün gerçeklerinden uzaklaşır. Tek sorunu vardır, kendi iç çatışmaları, bunun da üstesinden gelse, kendini mutlu hissedecektir. Yer altı bir zenginliktir, bu zenginlik dışarı- yer yüzüyle tehdit edilir, her an birinin, birilerinin çıkıp gelmesi… Böylesi bir durumda, kolayca yıkılabilen büyük bir yapı olan yuva kimi zaman kahramanımızı korkutur. Bir yuvaya sahip olmak mutluluğu getirmiştir, diğer yandan mutluluğun verdiği bir yozlaşma da vardır ve kahramanımız bu tehlike karşısında korunaksızdır. Ona bu korunaksızlığı veren de bir yuvaya sahip olmaktır. Dahası o da bu yuvanın bir parçası olmuştur ve yuvada açılan küçük bir delik bile acı verir. Bu acıya karşı koyma kendini ve yuvayı korumayı da beraberinde getirir. Sonuçta kahramanımız, bir korunma adıyla bile olsa, kendi yuvasına kapanamaz.18
Kapanmak, bir duygu olarak Babil Kulesi ve Çin Seddi’nde de görülür; Babil Kulesi ile insanlar gökyüzüne ulaşmak istemişlerdir, Tanrı’ya ulaşmak kadar, Tanrıyla boy ölçüşmenin bir sonucudur. Çin Seddi ise bir savunma aracıdır; halk settin içine kapatılarak, savunulmuştur.Bunun yanında bürokrasi ve memur yine kapanma ve savunma biçiminde karşımıza çıkarlar. Kafka sürekli bürokrasiden kurtulmak ister, buranın ötesine; ötede ise Tanrı vardır, o, ayrı bir bürokrasidir. Tanrı fikri Kafka’yı saran bir duygudur. İnsanlar, tek başlarına, Tanrı’ya ulaşabilirler, çünkü her insanın bir tanrısı vardır. Tanrı’ya aracı olan olduğunu iddia eden rahipler felç olmuş ruhların birer koltuk değneği olmaktan öteye gitmezler. Bir rahibe ya da rahiplerin önderliğinde yapılan törenlere sığınmaktansa ona göre yapılması gereken kendini kapatmaktır, insan kendi kapattıkça korur. İşte Yuva böylesi bir kapatmanın hikâyesidir.
Yuva’dan yer altı adamını hatırlayalım tekrar; yer altı adamı, artık söylemeye bile gerek yok, ikinci kişiliğe sahip Golyatkin’in bir benzeridir, hatta abartarak, devamıdır; hatta Dostoyevski’nin kendisidir. Yer altı adamının kabuğu karanlıktır, iç bunaltıcı bir odada oturur, yalnız yaşar, tıpkı, Yuva’daki adam gibi dostları yoktur. Hastadır, kötüdür, çekici hiçbir yanı yoktur. Yuva’nın kahramanı acıya karşı koymak, kendini ve yuvasını korumak için tedbirler alır, kapanamayacağını anlar; Yeraltından Notlar’ın kahramanı acı sayesinde kendini aşar, yükselir ve acının açtığı yollarla Tanrı’ya-Tanrı insana ulaşmak ister. Ancak içten inandığı tek bir şey vardır: Yıkım, insan yeryüzünde yıkımdan vazgeçmeyecektir.
Yuva’daki insanın- hayvanın korkusu, dışarıdan gelecek olan bir tehlikedir, bu bir ses bile olabilir. Yeraltının adamında ise açıkça şunu görürüz; güven kaybolmuştur, duvar ve kapılarla insan hayatları ve ilişkileri artık yoktur ve her şey matematik gerçeklerle ölçülür, iki kere ikinin dört etmesi gibi.
Dostoyevski kimi zaman adını vermez kimi kahramanların kimi zamanda yalnızca unvan ve ismin baş harfini kullanır. Örneğin Budala’da, Prens Ş der; Ş ile Dostoyevski’nin kimi kastettiği bellidir. Ancak Ş denilerek unvanı kimliğin önüne sürmüştür. Ingeborg Bachman bu konuda yaptığı çalışmada, isimlerde sadece bir harfin kullanılmasını Kafka’nın“dahiyane bir buluşu” sayar ve bunu şöyle açıklar: “K. isminin öteki isimlerle uyum sağlaması, öteki basit isimlerin arasında evcilleşmesi düşünülemez çünkü. Ancak yolda, sürekli hareket halinde düşünülebilir K.; amacına ulaşmış ve topluluğa katılmış bir halde düşünülemez, hiçbir şey değilse bu K. ismi yüzünden düşünülemez.”19
Bir örnek daha vermek hiç de can sıkıcı olmayacaktır; Dostoyevski’nin küçük kitaplarından biri olan Netoçka Nezvanova’da bir prensten söz edilir yine, adı Prens X’tir. Sonuç olarak şunu söylemek mümkün: Kafka, Dostkoyevski’nin yeraltı adamının yaşayan bir örneğidir; ikisinde de sembolizmi ve tahayyülün tanımlanması, ölümün kullanımı metafiziktir.
Yorumlar
Bu ürüne yorum yapmak için giriş yapmalısınız
19.02.2021
İlkBildiğim kadarıyla Dostoyevski'nin yazdığı ilk romandır. İyi ki okumuşum dediklerimden.
15.02.2021
HarikaÇok güzel bir eser, tavsiye ederim
18.01.2021
dostoyevskiMükemmel bir kitap