Tarık Dursun'ın idefix dostları için seçtiği kitaplar
1950'de ortaokulu bitirdikten sonra, gazetelerde çalışmış, senaryo yazarlığı ve rejisörlük yapmıştır. 1969'da Kurul Kitapevi'ni açmış, Milliyet gazetesinde kitap tanıtma yazıları yazmış, Milliyet Yayınları'nı yönetmiştir. 1973'de Günümüzde Kitaplar adlı bir dergi çıkarmış, 1975'de Koza Yayınları'nın kurucuları arasında yer almıştır.
Sanata 1949 yılında şiirle başlamış, 1951'de Cengiz Tuncer ile Devrialem isimli ortak bir şiir kitabı yayınlamıştır. Ardından hikâyeye geçmiş ve konularını önce gençlik serüvenlerinden, zamanla fabrika, yapı ve deniz işçilerinin, esnaf ve küçük memur sınıfının hayat savaşlarından alan ve bu hayat kesitlerini şiirli bir dille işleyen eserler yazmıştır.
Güzel Avrat Otu hikâye kitabı ile 1961 Türk Dil Kurumu Armağanı'nı, Yabanın Adamları ile 1967 ve Ona Sevdiğimi Söyle ile de 1985 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Kurşun Ata Ata Biter romanı ile 1984 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı, Ömrüm Ömrüm hikâye kitabı ile 1987 İş Bankası Büyük Edebiyat Ödülü'nü, Ağaçlar Gibi Ayakta ile de 1991 Yunus Nadi Yayımlanmış Roman Armağanı'nı aldı.
Halen Eskifoça'da yaşamaktadır.
Soyadını K. olarak kısaltmasının sebebi; kardeşi Faruk Kakınç'la beraber girdiği bir yarışmada soyisimlerinin karışması sonrası K. olarak değiştirmiştir.
Yazarımızın Notu: Afra-tafranın yeri değil, niçin saklamalı; çocuk yaşlarımızda dünyamızla ilgili öğrendiğimiz her şeyi bu macera romanlarına borçluyuz. Bizim kuşak kısmeti kapalı bir gençlikti, çocukluğumuz da yoksulluklar, yokluklar, onmazlıklar içinde geçti.
İzmir, (kocaman) bir taşra idi ve büyük şehir olmaya da hiç niyetli görünmüyordu. Geçmişini (adeta) unutmuş, kabuğuna çekilmiş, taşralılığı baştan kabul etmişti. Taşra... İstanbul gazetelerinin iki gün sonrasında gelip ancak okunduğu bir kıyı kenti. Karneli ekmek, kömür ve Sümerbank bezi... Kuru üzümün katıklığında zor yudumlarla içilen tatsız tuzsuz çaylar... Gırtlak gırtlağa gelmiş savaşan bir dünya... Kimlerdi o savaşanlar, hangi ülkeler, bayraklar ve insanlardı?
Bize ufuk açan ilk yazar, Jules Verne'di. Onun romanlarıyla dünyamız çok boyutlu bir dünyaya dönüşmüştür. Biz onunla "İki Sene Mektep Tatili" yaptık. Biz onunla bir balonun daracık sepetine tıkış tıkış doluşarak "Balonla Seyahat"lara çıktık. "Arzın Merkezine Yolculuk" ettik. "45 Günde Dünyanın Çevresi"ni dolaştık. Afrika'nın balta girmemiş ormanlarına gittik. Gagarin'den çok ama çok yıllar öncesi, ilkokulun dördüncü sınıfındayken aya ayak bastık. Jean Delahire'in "İki Çocuğun Devr-i alemi" bize ulaşılmaz bir motosiklet tutkusu aşıladı. Çırak Uçman'la Küçük Uçman da uçaklar ve gökyüzü aşkını. Bu romanların kahramanları bizim taşra çocukluğumuzla yer değiştiriyor, bizimle el ele tutuşarak maceradan maceraya atılıyordu. Yanı sıra bilgilendirerek, bir ülkeden bir ülkeye, bir kentten bir başkasına giderken zorunlu bilgilerle donatılmış olarak hem de. (Bu yüzden, dikkat edin bizim kuşağımıza; tipik birer ayaklı kütüphane ya da ayaklı birer ansiklopedi gibidir. Geri o günlerden bugünlere yarım yüzyılda her şey değişmiş, eskimiştir ama, olsun, gün gelir, eski bilgiler de işe yararlar, görürsünüz)
Söyler misiniz, eski olan ne var şimdi? Dünya değişti, evet, insanlar, doğa, ülkeler,sınırlar, haritalar, bayraklar da. Adına