
Edebiyata Gotik Bir Pencereden Bakmak
Gotik kavramı edebiyattan mimariye kadar, birçok farklı alanda kulağımıza çalınmakla birlikte, bu kavramla karşı karşıya geldiğimizde pek çoğumuzun aklında canlanan ilk şey bembeyaz pudraya bulanmış yüzleri, simsiyah saçları, kırmızı rujları ve panda göz makyajları ile "gotik" kızlar oluyor ne yazık ki. Oysa gotik kavramı çok köklü bir estetik geleneğe işaret ediyor. İlk olarak mimaride ve Orta Çağ'ın sonlarında ortaya çıkan bu anlayışın edebiyata ulaşması ise 18. yüzyılı buluyor. 1764 yılında Horace Walpole tarafından yazılan Otranto Şatosu bu anlayışın edebiyattaki ilk yansıması olarak görülürken Walpole romanına gotik edebiyatı tanımlayan bir önsözle başlıyor ve yapıtında gotik mimarinin özelliklerine yer veriyor.
Edebiyatta kendini korku fonu ile gösteren gotik türü fantastik hikayelere ve doğaüstü olaylara da kapısını açıyor elbette. Hazır Frankenstein'ın "doğuşunun" 200. yılı kutlanıyorken, edebiyata Horace Walpole'un yanı sıra Edgar Allen Poe, Mary Shelley, Grazia Deledda ve Shirley Jackson gibi birçok ünlü yazarın da dahil olduğu, anaakımın içine de en ince deliklerden sızmayı başaran gotiğin penceresinden bakmak istedik. Howard Phillips Lovecraft için söylenecek pek söz yok. Gotik edebiyatın Tolkien'i olarak bilinen üstadın eserleri Stephen King, Guillermo Del Toro gibi birçok yazara ve yönetmene ilham olmuş...