RAGIP DURAN
Herkes futbol yazmaya mecbur mu?
Herkesin her şeyi bildiği(ni sandığı) ortam, kimsenin bir şey bilmediği ortama çok benzer. Değil mi?
Son dönemde Türk medyasında ve Türk yayıncılık dünyasında futbol hakkında yazı yazan kalemlerin sayısı, yazmayanların sayısını geçmek üzere. Genel yayın yönetmenleri, Ankara temsilcileri, köşe yazarları, ekonomi uzmanları, iç politika eksperleri, çapaadamlar (anchormen), şairler, öykü mütehassısları, edebiyatçılar, sosyolog ve bilimum log’lar işi gücü bırakıp devlet ricaliyle birlikte deplasmanlara gidip kazanılan kupaları öpüp teknik direktör ve futbolcularla haşır neşir oluyorlar. Ne güzel… Maça gidemeyenler ayrıntılı teknik analizler yapıp taktik ve strateji öneriyorlar. Her dört İrlandalıdan beşi şairse, her dört Türkten onu da keşfedilmemiş bir futbol dahisidir aslında. Gazeteci ya da yazar, geniş kültürlü ve çok boyutlu olunca, tabii ki futbolun hayat, siyaset, ekonomi, ideoloji ve kültür ile ilintilerini de biz okurlara öğretiyor. Aslında şaşırmamak gerek: İşadamlarının, iş takipçilerinin, milletvekili hatta bakanların gazetecilik yaptığı bir ülkede, birinci sayfa köşe yazarı neden futbol uzmanı olmasın?
Kayıtlar galiba bu işin yakın tarihteki atasının, Galatasaray Lisesi mezunu ama Beşiktaş taraftarı Mümtaz Soysal olduğunu gösteriyor. Hoca, zaten daha önce bir yetki ve alan taşması örneği sunup başka bir devlete (bu ‘başka’lık sadece Hoca ve Türkiye tarafından kabul edilmiş olsa da) anayasa hazırlamış olduğuna göre, hukukçu perspektifiyle futbol yazıları da yazabilirdi. Kuşkusuz memlekette fikir ve düşünce özgürlüğü olduğu için, isteyen istediği konuda yazı yazabilir, görüş açıklayabilir. (Selamlar Eşber Yağmurdereli!) Ama bu son futbol yazarlığı heveskârlığının altında milliyetçiliğe bulanmış bir popülerlik arayışı varsa, üstüne üstlük uzmanlığa saygısızlık edilip kahve sohbeti düzeyindeki sığlıklar köşelere taşınıyorsa, en hafif tabirle üstatlara ayıp oluyor demektir. (Hürmetler Doğan Koloğlu!)
İki alıntı: Murat Demirel’in amcası, futbolun Anadolu’da yaygınlaşmaya başladığı dönemde, her zamanki gibi önemli bir saptama yapmıştı: “Bu top meselesi möhim bir meseledir!” Bizim yeni dönem futbol yazarları yıllar sonra bu gerçeği kavramışa benzer. 90’lı yılların sonunda bir televizyon programına katılmak üzere İstanbul’a gelen İspanyol Komünist Partisinin efsanevî lideri Santiago Carillo, bir soru üzerine şöyle konuşmuştu:
Evet, İç Savaştan sonra ve Franco dönemi boyunca Barselona takımı anti-faşizmi ve direnişi, biraz da Katalan özgünlüğünü; Real Madrid takımı da faşizmi, merkezî otoriteyi temsil ederdi. Ama artık futbol, paranın egemen olduğu bir sanayi haline geldi. Şimdi bu iki takım da paranın egemenliğini temsil ediyor!
Her şeyle birlikte küreselleşen, görselleşen ve monetaristleşen, dolayısıyla da eskinin o çocuksu ve amatör heyecanını yitiren futbolun değişimi üzerine düşünen, tartışan, yazan, fikir geliştiren pek yok bizde. Torino’daki Futbol Sosyolojisi Enstitüsünün yayınlarından kaç kişi haberdar? Bizim sonradan görme futbol yazarlarının kaçı l’Equipe, France-Football ya da Soccer Week okur ki? Kaçı antrenman izlemiştir? Kaçı açık tribüne gitmiştir?
Futbol ve Biz (pardon siz kimsiniz?) başlıklı kitabın yazarı Semih Gümüş mesela, futbolcuların kitap okumamasından yakınıyor. Ve bu sorgulanmalıdır diyor, bir ilkokul öğretmeni edasıyla. İyi de herhangi bir futbolcunun Semih Beye günde çift antrenman yapmadığı için kızma hakkı var mı acaba? Aynı yazar, aydınlar-futbol ilişkisindeki tekyanlılığa dikkat çekmeye çalışırken, futbol gibi son derece popüler bir konu hakkında yazılmış kitapların neden bu kadar az okunduğunu hakikaten bilmiyor mu? Açık tribündeki hakiki seyirci, kendisine neyin yapılması lazım geldiğini öğreten adama neden ilgi duysun ki?
Ali Kırca’nın Futbol Hayattır kitabının başlığı ilk anda hoş görünebilir de, herkesin hayatının farklı olduğunu bilince insan, bu başlık da anlamsızlaşıyor yani. Çikletten çıkan mani romantizminden örnekler sergileyen Kırca futbolu toplumsal, siyasal, kültürel çerçeveye oturtmaya çalışıyor ama… neyse…
Kırca’dan hiç olmazsa spor basınının trajik sorunlarını sergilemesini beklerdik. Yerli imalat kaleminden akide şekeri tadı veren tek yazar Memet Fuat. Hoşsohbet bir adamın iddiasız, sakin bir yaklaşımla sunduğu tribün anıları. Kitabın ayrıca gençlere geçmiş hakkında öğrettiği çok şey var.
Üç çeviri kitap ise gerek içerik gerekse yaklaşım açısından yerlilerden hemen ayırt ediliyor. Theo Stemmler’in Futbolun Kısa Tarihi adlı çalışması, bizimkilerin kitapları gibi işkembe çorbası içilirken yazılmış izlenimi yaratmıyor. İngiliz dili ve edebiyatı hocası olan Alman yazar, binbir kaynağı taradıktan sonra futbolun geçmişini, edebiyatla, toplumla, siyasetle, kültürle ilişkilerini belge ve illüstrasyonlarla sergilemiş. Bir akademisyenin, soğuk, ciddi ve resmî akademik üslubu kullanmadan anlattığı tarihî masal ve öykülerden oluşmuş bir derleme gibi…
Eduardo Galeano’nun Gölgede ve Güneşte Futbol başlıklı kitabı Uruguaylı gazeteci-yazarın öznel futbol ansiklopedisi sayılabilir. Gerçek bir futbol sevgisinin satırları var bu kitapta. Okuru Latin Amerika’ya götüren bir atmosfer yaratıyor Galeano. Futbolun binbir konusuna, boyutuna giriyor kısa yazılarında. Futbolu, futbolcuları, golleri, kalecileri, santrforları, seyircileri ya da hakemleri, yani gerçek kişi ve olayları yazıyor ama kısa öykü tadında.
Futbol üzerine düzenli yazılar yazmaya başlayan, ama gerek futbola bakışı gerekse olabildiğince malumat vermeye çalışmasıyla yukarıda bahsi geçen öteki futbol ahkâmcılarından ayrılan Tanıl Bora’nın Türkçe edisyonunu hazırlamış olduğu, yerli-yabancı yazarların katkılarını içeren Futbol ve Kültürü başlıklı kitap, hem konu ve içerik zenginliği hem de farklı bakış açılarını bir araya getirmesi bakımından başarılı. Büyük bir ihtimalle bu nedenle de ikinci baskısını yapmaya hazırlanıyor bu kitap.
Son üç kitap Almanca, İspanyolca ve İngilizceden Türkçeye çevrilmiş. Bizim futbol kitapları acaba Almanca, İspanyolca ve İngilizceye çevrilebilir mi? Hakan Şükür pek kitap okumuyordur herhalde, Semih Gümüş’ünkini bile okumamış olabilir, ama Inter’e gidebildi pekâlâ...
Not: Söz konusu altı kitabın dışında bu aralar vitrinlerde görülen üç futbol kitabı daha: Serhat Hürkan, Yıkılmayan İmparatorluk Futbol, Ümit Yayıncılık; Simon Kuper, Futbol Asla Sadece Futbol Değildir, Sabah Kitapçılık ve Ryszard Kapuscinski, Futbol Savaşı, Om Yayınları.
Yorumlar
Bu ürüne yorum yapmak için giriş yapmalısınız